31 Temmuz 2014 Perşembe

İnceleme: Renault Fluence 1.5dCi 110hp Joy EDC

Uzuuuun bir aradan sonra tekrar merhaba. Bu ara iş açısından biraz yoğun bir dönemdi, o yüzden istemeden de olsa yazılarıma bir süre ara vermek zorunda kaldım. Tabi bu durum, son dönemde yeni arabalar kullanmadığım anlamına gelmiyor. Bugünkü yazıma konu olan Fluence 4 günlük kısa bir haftasonu kaçamağında bana eşlik etti. Kendisini kampanyalı fiyata kiraladığım için tercih ettim, yoksa bu kadar büyük bir araca ihtiyacımız yoktu.

Fluence Joy paketinde ne sis farı, ne alaşım jant bulunuyor. Yine de en azından Türk insanının "yakışıklı" diyebileceği tarzda çizgilere sahip.

Aslında Fluence'lara İstanbul trafiğinden gıcığım var. Özellikle E5'te en öküzce kullanılan top3 model sıralamamda Fiat Doblo ve Renault Symbol ile beraber Fluence'lar var. Tabi bunda hepsinin genelde şirket arabası olarak tercih edilmesinin etkisi büyük. Türk insanı şirket arabalarını "Drive it like you stole it" (sanki çalmışsın gibi kullan) mottosuyla kullanıyor diyebiliriz! Mesela sinyal kolu arkadaşların arabalarında standart donanımda yok sanırsam ki! Sinyal veren Fluence görürseniz bilin ki Oyak sayesinde indirimli Renault almış asker emeklisi falandır.
Neyse, bu önyargılarımdan sıyrılarak kiraladım Fluence'ı. Bir süredir hiç Renault kullanmamıştım ve özellikle Carlos Ghosn'ın Renault CEO'su olmasından sonra yapılan atağın sonuçlarını görmek adına iyi bir fırsat olabilir diye düşündüm. Yıllar önce Renault'nun Nissan'ı almasından sonra Fransızlar tarafından Nissan'ın başına atanan Ghosn markanın hem karlılığını, hem de imajını rekor sürede toparladı. Hatta Japonya'da markayı kurtardığı için bir tür kahraman kabul edilmeye başlandı. Qashqai gibi ticari açıdan çok başarılı bir aracın yaratılmasına önayak oldu. Elektrikli araçlara çok önem verdi (bknz daha Türkiye'de satılmayan Nissan Leaf). Nissan'da mucizeler yaratmasından sonra grup, bu başarılı yöneticiyi büyük marka olan Renault'un da başına getirerek benzeri bir mucizeyi burada yapmasını istediler. Böylece Ghosn aynı anda iki Fortune 500 şirketini yöneten tarihteki ilk CEO oldu. Onun önderliğinde Renault, daha az avantgarde ve uçuk dizaynlara imza atarken, kalite algısını arttırmak adına (örneğin iç mekanda) çalışmalar yaptı.

İç mekan
İç mekan geniş ancak oturunca keyif vermiyor.
E laf iç mekan kalitesinden açılmışken ayrıntılı incelemeye oradan başlayalım. Benim kullandığım Joy donanım sınıfı pek zengin sayılmaz. Fotoda gördüğünüz gibi analog klima ve onun altında 90'lardan kalma gibi gözüken bir radyoteyp ünitesi var. Hadi havalandırma grubunun yeri idare eder, ancak radyonun kullanımı tam bir fiyasko. Yeri o kadar alçakta ve derinde, düğmeleri o kadar ufak ki, gözünüzü yoldan ayırmadan radyoya kumanda etmek imkansız. Neyse ki, direksiyonun sağ tarafında Renault'lara özgü kumanda birimi var, onunla sesi kısıp açabiliyorsunuz veya kanal değiştirebiliyorsunuz. Vites kolu ise resimde görebileceğiniz gibi hem vasat kalite plastikten üretilmiş, hem de maşallah boyu baston kadar! O kadar uzun ki, radyoya ulaşmak yeterince zor değilmiş gibi, bir de o engel oluyor! Radyoteybin USB girişi var, ancak ne iPhone'u ve ne de iPod shuffle'ı tanımadı. Neyse ki bluetooth ile iPhone'u teybe tanıtmayı zorlu bir süreçten sonra olsa da başardık ve müziklerimizi dinleyebildik.

Gösterge panelinin ortasında kocaman dijital bir hız sayacı var. Onun aydınlatması güzel bir soğuk mavi tonunda. Solunda devir göstergesi, sağında yol bilgisayarı var. Yol bilgisayarı da bir garip: saat, yol bilgisayarının bir parçası. Ekranda devamlı gözükmüyor, yani ortalama tüketime bakmak isterseniz saat yok oluyor! Böyle saçmalık görmedim. Yol bilgisayarının menzil hesabı deseniz trajikomik. Mesela biz 90km'lik bir yola çıktığımızda menzile önce 120km dedi. Gayet normal 20-30km.lik bir otoyol kullanımı sonrası menzil aniden 50km.ye düştü. Hemen ardından ise ekranda menzil yazmamaya başladı. O kadar güvenilmezdi ki, anlatamam. İç dikiz aynası ise sanki oyuncak gibi, ufacık ve hemen kırılacakmış hissi veriyor. 70bin TL'lik bir arabadan ziyade, 30bin'lik bir arabadan çıkmış gibi. Renault'nun bu konularda örneğin VW grubundan öğrenecekleri çok şey var.

Neyse ki, iç mekan ve bagaj (530lt) genişliğinde problem yok, 4.65m'lik boy parketmeyi zorlaştırsa da iç mekana ve bagaja olumlu yansımış. Hem önde hem arkada gayet rahat ederek oturabiliyorsunuz. 4 camın ve aynaların elektrikli olması gibi artık temel kabul edilen şeylerden kaçmamışlar. Kokpitin üst yarısında göze ve ele hoş gelen yumuşak bir plastik kullanılmış, bu da kalite algısını bir nebze olsun yukarı çekiyor. Ancak diğer kısımlardaki sert, kolay çizilebilir plastikler bir Renault içinde olduğumuzu hemen geri hatırlatıyor.

Motor ve yürüyen aksam
Aracın motoru, bir Renault klasiği olan 1.5lt dizelin 110hp versiyonu. Motorun övgü ya da yergiyi hakeden pek bir özelliği bulunmuyor. Reklamlarının sonunda "Dünya şampiyonu motor üreticisi" diye F1 başarısını bas bas bağırıyorlar ancak bu motorun bu sıfatla uzaktan yakından alakası yok. Kötü bir motor değil ancak iyi de diyemem. Gazı kökleseniz bile pek tınlamıyor. Sanki hiç acelesi yok gibi. Beni esas şaşırtan ise EDC isimli çift-kavramalı otomatik vites. Renault web sayfasında öve öve bitirilemeyen şanzıman sanki VW DSG'nin 10 yıl gerisinde. Tamam, vites değişimleri sarsıntısız, ama hızı çift debriyaj sisteminden beklenmeyecek kadar vasat. Zaten motor-şanzıman ikilisinin yeterince iyi çalışmadığını anlamak için 11.9sn'lık 0-100km verisine bakmak yeterli. Fluence yakıt tüketimi konusunda da sınıf ortalamalarında kalıyor, karışık kullanımda 5.5-6lt civarında.
Renault bu şanzıman için düz vites üstüne 6.200tl fark istiyor, bence değmez. Kullanma fırsatı bulamadım ancak 130hp'lik yeni 1.6lt dizel motor da kağıt üstünde çok daha çekici bir alternatif olarak gözüküyor.

Yürüyen aksama gelince, Fluence fena yol tutmuyor. Önden kayma eğilimi var, fakat bu kabul edilebilir boyutlarda. Süspansiyon ayarları klasik Fransız, yani konfor odaklı yapılmış. Zaten bu motorla olması gereken de bence bu. Fluence, yüksek hızlarda stabilitesini bozmuyor, bayağı oturaklı gidiyor. Tabi bunda 1400kg'yu bulan ağırlığın önemi büyük. Gidişinin eskilerin 900kg Renault 9'larına benzememesi de normal yani. Drive-by-wire yani elektronik olan direksiyon bu tarz direksiyonların muzdarip olduğu hissizlik probleminin en bariz örneklerinden. Ama aracı yönlendirmede problem bulunmuyor.

Alınır mı Petrolkafa?
Renault, Fluence ile Megane 2 sahiplerini araçlarını yenileme zamanı geldiğinde kandırabilir, ancak Almanların kalitesine hala yaklaşamıyor. Yani bence Carlos Ghosn kalite algısını yukarı çekmek konusunda yeterli atılımı en azından bu modelde yaptıramamış.
Test aracının en büyük avantajı dizel motor ve otomatik şanzıman ikilisini sunması. Bunu Temmuz 2014 itibariyle 75bin TL civarı yapabilen içi en geniş sedan araç Fluence olabilir. Ancak bu onun iyi bir seçim olduğu anlamına gelmiyor. Rekabet daha iyi yerlerde. Örneğin, bu fiyatlara dizel Ford Focus-Opel Astra ya da 1.2TSI motorlu Jetta alınabilir. İlla Fluence alacağım diyorsanız aksesuar paketi olarak da en üst seviye olan Icon'a yönelmenizi tavsiye ederim. Yaklaşık 4bin TL farka alaşım jant, otomatik klima, park sensörü, cruise kontrol, otomatik far gibi bayağı bir donanım eklemişler.


7 yorum:

  1. saçma sapan alman araçlarını övmek için yazılmış bir yazı ayrıca o çok övdüğün almanlarında c sınıfı araçlarının hepsinde göğüs altı sert plastiktir bilmiyorsan öğrende gel

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen katılıyorum, vw boynuzlu amblem fetişizmi var türkiyede

      Sil
    2. Aynen katılıyorum, vw boynuzlu amblem fetişizmi var türkiyede

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. fulance nin en dolusuna bin sonra konus yakıt yok aracda gayet sessiz parca ucuz düzgün kullanırsanız hiçbir sey olmaz türkiyede en cok arac renoultdur unutmayin

    YanıtlaSil
  4. fulance nin en dolusuna bin sonra konus yakıt yok aracda gayet sessiz parca ucuz düzgün kullanırsanız hiçbir sey olmaz türkiyede en cok arac renoultdur unutmayin

    YanıtlaSil
  5. Vasat bir araç.. Olumlu yorum yapanlar da olumsuz yorum yapanlar da haklı.. Seviye olarak tam ortada.. İyi mi desem kötü mü desem fikrini aklımdan çıkaramıyorum..

    YanıtlaSil