31 Aralık 2012 Pazartesi

Alfa Romeo'nun 2013 Kehaneti (ipucu: 4C)

Alfa Romeo, 4C ile ilgili ağzımıza bal çalmaya devam ediyor. 2012'in son sürpriz PR hareketi Alfa Romeo'dan geldi. Paylaştıkları teaser resimde aynen şöyle diyor:

"Alfa Romeo'nun 2013 kehaneti hayal kırıklığına uğratmayacak.
Seyredin, bütün arabalara son verecek araba yakında geliyor"

5 kollu güzeller güzeli jant kapağının arabadan görsel tek öğe olarak yer aldığı teaserda, yukarıdaki iddialı ifadeden sonra "Mutlu Yıllar" dilemeyi de unutmamışlar :)


Peki neden böylesine iddialı bir ifade? Gelin ona bakalım:

27 Aralık 2012 Perşembe

Auto Show 2012 İzlenimleri -2

Alfabetik sırayla yazarken 1. yazıda BMW'yi nasıl olduysa atlamışım. Onunla başlayalım o zaman:

BMW: BMW standında aslında fuardan daha önce piyasaya çıkmış 2 yeni model önplandaydı. 1 ve 3 serileri. Ben yeni 3 serisinin dizaynını beğenip beğenmediğime bir türlü tam karar veremedim. Bazı ayrıntılar güzel, ama kambur gibi duran ön kaputa çok takılıyorum mesela. Yeni 1600 turbo motoruyla Mercedes'in C180 komp modeline ciddi rakip olacağını düşünüyorum. Örnek vermek gerekirse 0-100km hızlanması 9.2sn; 2. köprü yolunda en sol şeritte giderken hepimize yeter.

8 Aralık 2012 Cumartesi

Auto Show 2012 İzlenimleri -1

Kasım ayında İstanbul'un her zaman en çok ilgi çeken fuarlarından biri olan Auto Show yapıldı. Beylikdüzü Tüyap'ta yapılan fuar bence yeni yerinde daha iyi olmuş. Daha ferah olmakla beraber otopark sorunu da gözümden kaçmadı. Yağmurlu bir günde gittiğimden dolayı arabayla gitmek zorunda kaldık ve park yeri bulmak da kolay olmadı. Neyse lafı uzatmadan izlenimlerime geçiyorum:


Bu sene fuarın açılışının yıldızı Irina Shayk oldu. Ronaldo şanslı adam...

Auto Show benim için her zaman çok önemli oldu. Üniversiteden beri canciğer olduğum bir arkadaşımla aylarca görüşemesek bile fuar zamanı gelince hiç düzeni bozmadan beraber gitmek bizim için artık bir ritüel. İkimiz de fuarda görüp beğendiğimiz arabaları sonradan satın aldık. Yani fuarlarda yapılan sıcak satış bir yana, o arabaları orada görüp beğenmek bence sektör açısından çok önem taşıyor.


5 Aralık 2012 Çarşamba

İnceleme: Toyota Prius - Geleceğe Dönüş?

Bu hafta Türkiye'de test etme fırsatı bulamayacağım bir arabayı yurtdışında test etme fırsatı buldum: Toyota Prius. Bildiğiniz gibi hybrid deyince ilk akla gelen araba Prius oluyor. Hatta yurtdışında neredeyse Selpak gibi kendi segmentine ismini veren bir marka olmuş durumda. Toyota, ilk Prius'u 1997'de piyasaya çıkarttığından beri dünya çapında 3.3milyondan fazla Prius satmış. Ben de bu deneyimim sırasında neden bu kadar çok sattığını biraz daha iyi anladım (ama hala %100 ikna olmuş değilim).



Prius'la ilk karşılaştığında insan şaşırıyor. Kompakt sınıfından diğer mensuplarından biraz farklı olduğu hemen anlaşılıyor. Sanki gelecekten gelmiş gibi... 

21 Kasım 2012 Çarşamba

"Amerikan Rüyası" - 2

Brooklyn'de trafik, güzel bir arkaplan eşliğinde...
Daha önceki seyahatlerimin birinde Hawaii'ye gitme fırsatı bulmuş ve orada kiralık cabrio bir Mustang kullanmıştım. Ama ilginç olan sadece bir cabrio kullanmam değildi. Amerikanlar, Pasifiğin neredeyse tam ortasındaki bir adada 6 şerit gidiş-6 şerit geliş otoyol yapmışlardı! O yolda araba kullanırken -biraz da üzülerek- Türkiye'nin aslında gidecek ne kadar yolu olduğunu düşünmüştüm. 
Bu seneki ABD ziyaretimde ise Türkiye'nin karayolu ulaşımı konusunda gidilecek o yolun bir kısmını geride bıraktığını gördüm. Aradaki fark kapanmış. Çok yerilse de, hükumetin duble yol projesinin önemi yadsınamaz.

19 Kasım 2012 Pazartesi

F1 - Austin'de Kovboylar

Çok güzel bir yarış oldu Austin. Güzel bir pistin, güzel bir yarışın yolunu açtığının iyi bir örneğiydi. Ancak ben yarıştan çok sonrasındaki podyum töreniyle ilgili bir gözlemimi paylaşmak istedim.


İlk 3'ün kafalarına taktığı kovboy şapkaları ne kadar iyi bir pazarlama aktivitesiydi öyle!! Direk Amerika'yı ve yarışın yapıldığı Teksas eyaletini çağrıştırmakta bundan daha iyi bir araç düşünemiyorum!

12 Kasım 2012 Pazartesi

"Amerikan Rüyası" - 1

Bayram tatilinde bir kaçamak yapıp New York'ta bir hafta geçirme fırsatı buldum. Alışık olmadığım şekilde, bu süre boyunca hiç araba kullanmayıp çoğu zaman metro ve tabanvay vasıtasıyla saga sola gidiyordum. Öte yandan sorumlu bir otomotiv blog yazarı olarak Amerikan otomobil zevkleri konusunda da not alıp fotoğraf çekmeye çalıştım. İşte notlarım:




İşte klasik bir New York sahnesi. Neredeyse 5m olan Ford Crown Victoria'lar taksi piyasasını kapatmış durumda. Arada Nissan Maxima ya da Altimalari görseniz de en çok görülen model bu. İçleri çok geniş, motorları ise gaza basınca ihtişamlı bir sesle gürlüyor. O gürleme nispetinde bir hızlanma yok ama ortada. Ayrıca oldukça konforlular. Yol tutuşu kötü olsa gerek. Cünkü her virajda tekne gibi yatıyorlar tahmin edebileceginiz üzere...

7 Ekim 2012 Pazar

Audi Viral Video - "Return to Snake River Canyon"

Bir pazarlamacı olarak, bu alanda yurtdışında neler yapıldığını düzenli takip ediyorum. Tabi her uluslararası firma gibi otomotiv firmaları da dev bütçeleriyle Amerikan pazarında show'a yönelik işler yapmaya bayılırlar. Bunun güncel bir örneğini Audi yapmış.
Evel Knievel isimli abinin zamanında Grand Canyon'da yaptığı ölümcül bir gösteriyi kendisine 40 yıl sonra yeni Audi RS5 ile denetmişler. Bazı sahnelerin fake olduğu fazlasıyla belli ama viral videoların otomotiv sektöründe de ne kadar önem kazandığını göstermek adına iyi bir örnek. 

Buyrun videoya (HD izlemenizi öneririm):

2 Ekim 2012 Salı

F1 - Hamilton Mercedes'te

Özellikle son birkaç aydır, F1 alemlerinde bu dedikodu dönüp dolaşıyordu: "Lewis Hamilton, Mercedes takımına geçecek". Açıkçası ben dahil çoğu kimse, bu dedikodu sonunda Hamilton'un "yuvada" kalacağını ve hiç bir yere gitmeyeceğini düşünüyordu. Ne de olsa McLaren, 14 yıldır beraber olduğu takımdı. Ron Dennis ise, Hamilton'u keşfeden kişiydi. Nasıl olur da böyle bir takımdan gidebilirdi ki??
Halef - selef aynı karede...
Denklemin diğer tarafı yani Mercedes'te durumlar biraz daha karışıktı: 
  • Michael Schumacher, bir türlü F1'e devam edip etmemeye karar verememişti. "2. Schumacher" olarak adlandırabileceğim resmen farklı bir kişilikte yarıştığı dönemde kendisinden beklenen performansı bir türlü gösteremedi. Bu sene sebep olduğu kazalar da cabası...
  • Mercedes, geçen seneyi 4. olarak bitirmiş ve bu seneyi "ilk 3" parolasıyla açmıştı. Ancak şu anda 5.liği bile zor alacak gibi gözüküyorlar. 
  • Bu takım BAR-->Honda-->Brawn-->Mercedes şeklinde evrimleşti. Ve bildiğiniz gibi bu zincirin sadece 3. halkasında bir kere şampiyonluk geldi. O da, Honda'nın bir sezonu heba etmek pahasına tamamen ertesi sezonun arabasına odaklanması sonucu gelmiş bir başarıydı.

25 Eylül 2012 Salı

2012 Model Satış Rakamları (Ocak-Temmuz)

Model bazında satış analizimize hoşgeldiniz :) Bazı sürprizlerin olduğu satış rakamlarında aslında olağan şüpheliler genelde yukarıda, ama bazı sürprizler de var.
Çok satanlardan başlayalım:

C segmenti (meali: kompakt araçlar)
Linea sadece bu segmentin değil, aslında tüm pazarın en çok satan aracı. (not: aslında Liena B segmenti bir araba sayılır, sonuçta Punto'nun çekip uzatılmışı... Ama nedense sektör onu C segmentinde takip ediyor). Segment ve pazar 2.si Fluence bu ay, 3.lüge düşmüş, çünkü Astra cazip kampanyalarla onu geçmiş. Bu ayın bir kazananı da Toyota Auris olmuş. Leasing sektörünün favori modeli Jetta bu ay kampanyalı modellerin gerisinde kalmış. Yeni Honda Civic iyi satmamaya devam ediyor. 

B segmenti (meali: ufak segment)
Bu segment Ağustos ayında çok sıkı bir rekabete sahne olmuş ve kazanan sürpriz bir biçimde VW Polo. Sene toplamında 3. olan Polo, 1616 adetle Symbol ve Fiesta'yı geçmeyi başarmış. Türk tüketicisi şu ya da bu şekilde arabadan anlıyor, hakikaten de Fiesta ve Polo bu segmentin en başarılı arabalarından. Hyundai i20 4. sıradayken, aslında kan kardeşi (platform ikizi) Kia Rio'nun ilk 10'da yer almaması beni şaşırtıyor, çünkü bence Rio sınıfının en yakışıklı arabası.

21 Eylül 2012 Cuma

2012 Marka Satış Rakamları (Ocak-Ağustos)

2012'nin geride kalanı için toplam pazar verilerini paylaşmıştım. Sıra marka bazında sıralamada.

Otomobil özelinde bakarsak ilk 3:
1. Renault
2. VW
3. Ford 
şeklinde gerçekleşmiş. Renault tabi yerli ürettiği Fluence ve Symbol modelleriyle sağlam bir yere sahip. Ama benim ilgimi daha çok VW çekti. Hakikaten de özellikle İstanbul'da sanki her taraf Passat ve Jetta dolu. Golf de az sayılmaz. Küçük hacimli TSI ve TDI motorların vergi avantajıyla, pazara nazaran yüksek kar marjlarını ustalıkla gizliyorlar.

Lüks segmentte ise sıralama BMW, Audi ve Mercedes diye gidiyor. Yeni 1 ve 3 sınıfları ile BMW'nin bir süre daha bu liderliği sürdüreceğini sanıyorum. Bu sıralamayı karıştırabilecek etken ise Mercedes'in yeni çıkartacağı A serisi olacaktır. Çünkü yeni Audi A3 bence eskisine gereğinden fazla benziyor ve o sınıfın tüketicileri yeniliğe açık gözüküyor.

Eski bir Alfisti olarak Alfa Romeo'nun 8 ayda 619 adet satış yapması beni mutlu etti. Sadece 2 modeli olduğu ve bunların arasında sedan olmadığı düşünülürse başarılı sayılabilecek bir rakam.

Aşağıdaki tablodan diğer markalara ve hafif ticari araçların eklenmesiyle nelerin değiştiğine daha ayrıntılı bakabilirsiniz (O zaman sıralama Ford-Fiat-VW-Renault olarak değişiyor).

Bir sonraki yazımda, segment bazında model sıralamasına bakacağız :)





20 Eylül 2012 Perşembe

2012 Otomobil Satış Rakamları (Ocak-Ağustos)

Türkiye Otomotiv pazarında, 2012 yılı Ocak-Ağustos dönemi otomobil ve hafif ticari araç toplam pazarı %15,1 azalarak 461.084 adet olarak gerçekleşti. Geçen sene aynı dönemde 543.322 adet satış gerçekleşmiş. 2011 gibi efsane bir yıldan sonra bile bence hala beklentilerin üzerinde gerçekleşiyor satışlar.

2012 yılı  Ağustos ayı otomobil ve hafif ticari araç pazarı ise 58.148 adet oldu. Bu rakam geçen seneye göre sadece %0,4 oranında azalmış, yani ay bazında bir toparlama söz konusu.

Otomobil satışları 2012 yılı 8 aylık dönemde bir önceki yılın aynı dönemine göre %11,3 azalarak 330.257 adete geriledi. Geçen sene aynı dönemde 372.139 adet satışa ulaşılmıştı. 2012 yılı Ağustos ayında ise otomobil satışları bir önceki yılın aynı ayına göre %6,1 artarak 41.236 adet olmuş. Bunda kampanyaların etkisi olduğunu düşünüyorum.

Motor hacmi bazında bakarsak, 2012 yılı ilk 8 ayında: 
  • 1600cc altındaki otomobil satışlarında %8,2 azalış
  • 1600-2000cc aralığında motor hacmine sahip otomobil satışlarında %31,8 azalış, 
  • 2000cc üstü otomobillerde de %57,6 azalış görüldü.
Yani medyanın dayattığının aksine lüks tüketimde bir azalma var. Bu düşüşü kısmen, ufak hacimli olmalarına rağmen ama yüksek beygir ve tork değerlerine sahip olan TSI, Multiair gibi teknolojilere de bağlıyorum. Örneğin lüks bir araba sayılabilecek Passat CC'yi 1.4 TSI motorla alabiliyorsunuz. 

2012 yılı ilk 8 ayı sonunda dizel otomobil satışlarının payı %59, otomatik şanzımanlı araçların payı ise %35,4 oldu. Kasa tiplerine göre ise en çok  tercih edilen gövde tipi yine Sedan otomobiller (%44,6 pay) oldu. 

Tüm bu verileri basitçe birleştirirsek, yeni araba almayı planlıyorsanız ve önceliğiniz 2.elde değer kaybetmemesi ise, 1.6 dizel-manuel kombinasyona sahip bir sedan mantıklı gözüküyor.

Heyecanlı kısımlardan biri de pazarda markaların durumu... Onu da bir sonraki postumda paylaşacağım :)

3 Eylül 2012 Pazartesi

Bir Formula1 Klasiği - SPA

Bir Formula1 Klasiği - SPA:




Belçika'da ormanlar içinde saklı bir efsane var: Spa-Francorchamps. Bu pist, iyiyi çok iyiden, cesuru çok cesurdan ayıran F1'i F1 yapan değerlerin başında geliyor. Virajları, isimleriyle hatırlanan nadir pistlerden biri (Eau Rouge veya Bus Stop adlarını bilmeyene F1 tutkunu denemez)... İstanbulpark pistinin örnek verdiğim iki viraja nazaran belki daha efsane olmaya aday 8. virajının, sadece bir numara olarak kalması bile bizim pistin pazarlamasındaki eksikliklerin işareti gibiydi...
Efsanevi Eau Rouge her zaman efsaneydi...
SPA, bundan birkaç sene önce takvimden çıktığında o kadar üzülmüştüm ki, yerine geçen Valencia GP'sini küskünlükten izlememiştim. Neyseki Bernie, bu pistin F1 tutkunları arasındaki yerini anlamış olacak ki, hatasından çabuk döndü. Çünkü Spa, seyir keyfi açısından her zaman bizi doyuran bir pist oldu. İşin güzel tarafı, seyirciler için oldugu kadar pilotlar için de keyifli bir yer olması.

Spa 2012 - Yarış Öncesi
Ağustos tatilinden dönmek için en ideal pist, Spa olabilir. Hem Ağustos sıcağında yağmurlu olabilecek (meali:heyecanı 2 ile çarp) nadir yerlerden biri, hem de takımların birbirlerine kıyasla olan sıralaması anlamak için gerçek bir mihenk taşı.
Cuma günü bardaktan boşanırcasına yağan yağmur pistin ortasında dereler oluşmasına neden olmuş ve takımlar yeteri kadar antreman yapamamışlardı. Cumartesi sıralamanın kazananı, F1 algoritmasını düşünecek olursak rakiplerine dev bir fark atan Jenson Button'du. Attığı fark olan 0.8sn, bazı yarışlarda 15 pilotun içinde kaldığı bir aralık olabiliyor. Bütün sezon, sanki takım arkadaşı Hamilton'dan farklı bir araba kullanıyor gibi yavaş kalan Button önce Almanya'da şimdi de Spa'da geri dönüşünün sinyallerini veriyordu. Tabi bunda, takımın yeni arka kanadını kendisinin denemesinin payı olduğunu sonradan Hamilton'un yorumlarından anlıyorduk. 
Teknik bir pist... bilgisayar oyunlarında oynaması bile zor

Cumartesi verilerini en efektif biçimde kullanan takım ise Sauber gibi gözüküyordu. Sıralamalarda 2. olan Kobayashi, sadece kendisinin en iyi sıralama derecesini değil, aynı zamanda Japon pilotların F1 rekorunu kırmış oluyordu. Raikkonnen, Alonso, Hamilton, hepsi ilk 10da ama kötü yerlerde başlayacaklardı, ama şampiyonluk adayları arasında en kötü sıralama kuşkusuz 11. başlayacak olan Vettel'inkiydi. Button bu yarışı kazanamazsa bunun kendi hatası olacağı aşikardı...

12 Ağustos 2012 Pazar

İnceleme: BMW 116i

Eskiden tüketiciler ne tarz bir araba satın alayım diye düşünürken sedan mı, station mı, hatchback mi gibi basit bir seçim yapmaları yeterdi. Ancak özellikle son 15 yıldır değişen/gelişen zevkler ve beklentiler çok acayip yeni sınıfların oluşmasına yol açtı. Artık coupe görünümlü stationlar, üstü-açık SUV'ler görüyoruz. Bir sınıfın adı "crossover" (üstüste-binen) oldu. Ve bunların hepsinin bir alıcısı var. 
BMW, geleneksel olarak 3, 5 ve 7 olarak adlandırdığı kasalarla piyasada senelerce mücadele etti. Sedan ve station-wagon olarak... Yukarıda belirttiğim yeni beklentilerin üzerine, insanların güçlenen lüks marka takıntısı eklenince, fırsatı gören BMW yeni sınıflara girdi. İlginçtir ki, BMW bu girdiği sınıfların ilk nesillerde hep hataları olan ve liderliğe oynamayı beceremeyen modeller yarattı. İlk kasa 1 serisi, Z3 (James Bond filminde rol aldı almasına, ama araba o kadar kötüydü ki, BMW 2. nesline Z4 adını vermek zorunda kaldı) ve X3 bunlara birer örnek olabilir.


Çamurluklara taşan farlarıyla yeni BMW1 önden bakınca olduğundan geniş gözüküyor. Angel-eye alınması gereken aksesuarlardan

Ben bundan 5 sene önce, hatchback bir araba almaya karar verdiğimde alternatiflerimden biri BMW 1 idi. Chris Bangle'in sıradışı çizgileriyle içbükey yüzeylere sahip (sonradan Hyundai i30'un acımasızca taklit ettiği), ön kaputu fazlasıyla uzun tutan dizaynı aslında ilginçti. Sınıfındaki tek arkadan itişli arabaydı. Öte yandan, Kosifler'e arabayı test etmeye gittiğimde inanılmaz hayalkırıklığına uğramıştım. 1.86 boyundaki ben, sürücü koltuğunu ayarladığımda arkada kalan diz mesafesine bir çocuk bile sığmazdı. Ortadan geçen şaft tüneli o kadar yüksekti ki, arka koltuk otomatikman 2 kişilik oluvermişti. Bunlara iç mekandaki malzemelerin bayağılığı ve heyecansız içdizayn eklenince BMW 1'i kullanmaya gerek bile duymadan direk elemiştim.

Şimdi 2. kasa BMW 1 zamanı. BMW'nin güzel bir huyu var; bir arabanın ilk neslinde yaptığı hataları, 2. nesilde düzeltmesini biliyor. Test etme fırsatı bulduğum 2. nesil BMW 1 de buna çok güzel bir örnek. Bakalım, neden öyle düşünüyorum:


8 Ağustos 2012 Çarşamba

50 yaşında delikanlı Plymouth XNR ve Virgil Exner

1960 Plymouth XNR 500

Internette Plymouth XNR'ın açık arttırmaya çıktığıyla ilgili bir haber gözüme çarptı. Ben de biraz araştırma yaptım. Modelin tam adı XNR 500. Dizaynın sahibi Virgil Exner. Prototipi Ghia firması 1959'da üretmiş ve 1960 yılında görücüye çıkmış. Yaklaşık 200hp gücünde 6 silindirli Chrsyler motora sahipmiş. Dizayn 50 yaşını geçmiş, ama hala zıpkın gibi... Sıradışı ve yenilikçi gözüküyor. Internette maalesef daha fazla bilgi yok, ancak bu kadar radikal ve kışkırtıcı bir prototipin markası ve çizeri hakkında biraz daha bilgi vermek gerektiğini düşündüm:

7 Ağustos 2012 Salı

İlk Gerçek Bebek Mercedes?

Bilmiyorum farkında mısınız, muhtemelen Mercedes şu anda dünyada ürün gamında en çok model olan üretici. Japon firmaları farklı kıtalarda farklı modeller yapıyor ama Mercedes tüm modellerini her yerde satıyor. Bunu yaparken arada bazı çürük elmaların olması aslında çok da anormal değil. Güncel Mercedes A-serisi bence bunlardan biriydi. Hangi amaca hizmet ettiği pek belli olmayan, pahalı bir Meriva gibiydi. B-serisinin de Megane Scenic sınıfında olduğunu düşünürsek, Mercedes'in özellikle Avrupa'da en çok satan segment olan orta-sınıf hatchbacklerde mücadele edecek bir modeli yoktu. Oysa diğer lüks markalar, orta sınıfta 10-15 senedir ekmek yiyorlardı. Audi A3, BMW 1-serisi ve onlara alttan katılan Volvo C30, Alfa Romeo Guilietta gibi modellerle... Genç alıcılar ve kadınlar, çok da uçuk paralar vermeden bu lüks markaları kullanmanın zevkine varıyorlardı. Mercedes ise inatla bu segmentlerin ihtiyaçlarına uygun bir model yapmıyordu.

A3'ten de, BMW 1'den de daha sportif ve karakterli bir dış tasarım
En sonunda gecikmeli olsa da, Mercedes gereken hamleyi yaptı ve cesur bir kararla A-serisini 3. kasada silbaştan yarattı. İlk 2 kasada, orta sınıf hatchbacklerin gideceği yönü tamamen yanlış kestirip çirkin, yerden yüksek ve klastan uzak modeller yaratan Mercedes, bu sefer sportif ve çok daha karakter sahibi bir dizaynla döndü. Bu kadar radikal değişikliklere otomotiv sektöründe çok rastlamıyoruz, ama bu kararın gerekliliği o kadar barizdi ki, ben çok şaşırmadım. Çoğu tüketicinin farketmeyeceği ama bu blog'u takip eden "petrolkafa"lar için bir diğer kritik karar ise yeni modelin önden çekişli olması. BMW'nin de yakın zamanda önden çekişli bir model çıkaracağını biliyoruz, rekabet firmalara neler yaptırıyor!

4 Ağustos 2012 Cumartesi

İlk Yazı - İnceleme: Seat Leon TDI

Uzun zamandan beri yapmak istediğim birşeydi bu blog'u yazmaya başlamak. Çocukluktan gelen araba tutkumu şu ya da bu şekilde yıllarca yakın çevremle ve arkadaşlarımla paylaştım. Ve artık bunu internet'in sınırsızlığıyla buluşturmanın vakti geldi. Hatta geç kalınmış bir karar bile diyebilirim.
İlk yazıma konu olarak zevklerime uygun diyebileceğim bir araba seçtim: Karşınızda Seat Leon 1.6 TDI DSG.
Karşınızda Seat Leon 1.6 TDI DSG

Seat Leon'un ilk kasası oldukça sürprizli bir araba olmuştu. O zamanlar yeni geçtiği VW grubunda olmanın tüm nimetlerini kullanan Seat, Golf tabanlı ve -özellikle önü- Golf'ten güzel gözüken bir araç yapmayı başarmıştı. Golf fiyatının %80'ine, daha estetik İtalyanlara göz kırpan bu aracın belli bir alıcı kitlesi oluşmuştu. Ama esas sürprizi bence Seat, 2. kasayla beraber yaptı. Alfa Romeo'nun rönesansı olarak nitelendirebileceğim 90'ların sonunda 156 ve 147'yi çizen Da Silva Seat'e transfer olunca Leon'a da el attı tabi. Ve sonuç olarak 147'ye biraz gereğinden fazla benzeyen bir dizayn çıkmıştı oraya.. Genel orantılar bire bir korunurken birçok ayrıntı da 147'ye selam çakıyordu: Kelebek camına gizlenmiş arka kapı kolları, Alfa böbreğine fazlasıyla benzeyen radyatör ızgarası, arkada kalp şeklinde arka camının bir benzeri ve stoplar. İçeride ise kırmızı Seat aydınlatmaları yine Alfa'dan alıntı bir dizayn elementiydi ama iç dizayn genel hatlarıyla zayıf kalıyordu. Orta konsolda gereksiz boş alanlar vardı ve malzeme kalitesi rakiplerinden gerideydi. Sonuç olarak Leon'un içi genişti belki, ama bana pek keyif vermemişti.
Bu yazıma konu olan Leon ise aslında makyaj sonrası seriden. Yani hem içeride, hem dışarda revizyonlar barındırıyor. Makyajlı dış kasada en çok arka camın fitilsiz yeni halini beğeniyordum bu değişiklikler arasında. İçerideki değişiklikleri ise az sonra ayrıntısıyla anlatacağım. Esas gelişmeler ise daha da içerilerdeydi: